7248 SAYILI KANUNUN UYGULAMA SÜRECİ
7248 Sayılı, 1924 Tarih ve 491 Sayılı Teşkilatı Esasiye Kanununun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin Giderilmesi Hakkında Kanun[1], hukuk ve siyasi tarih bakımından önemli bir metindir[2].
7248 Sayılı Kanun, genel hükümlerden ayrı, özel-istisnai bir tazmin yolu getirmiştir.
Bu yazıda 7248 sayılı Kanunun Geçici 1. Maddesi ile getirilen mağduriyetlerin giderilmesi sürecinin işleyişi üzerinde durulacak, süreç ilerledikçe de yazı güncellenmeye çalışılacaktır.
1-SÜRECİN BAŞLAMASI
Kanunun uygulanabilmesi için: 1) Yapılacak başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere Cumhurbaşkanı tarafından Komisyon üyelerinin, 2) Komisyon’un kurulması, Çalışma Usul ve Esaslarının Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesi gerekmektedir ( Geçici m.1/3).
Komisyon üyelerinin belirlenmesi niteliği itibariyle bir atama kararıdır. Komisyon üyeleri kanunda yazılı görevleri yerine getirmek üzere ve nihayetinde geçici süreyle atanacaklardır. Ancak görev sürelerini bu günden kestirmek zordur. Çünkü ihtilaf halinde idari yargıda dava açılması, temyiz ve istisnai yargı yollarının (Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru) sonuçlanması epey zaman alacaktır.
Bir başkan ve sekiz üyeden oluşan komisyon, 14.10.2020 tarihinde kurulmuştur.[6] Atama kararında sadece Komisyon Başkanı ad, soyad ve görevi ile sekiz üye ise sadece görevleriyle belirlenmiştir. Üyeler tazminat konusu olaylara ilişkin bilgilere görevleri gereği ulaşabilecek kamu idaresi genel müdürleri, başkanı ve müşavirinden oluşmaktadır. Zaman içerisinde o makamlarda atama, istifa, emeklilik vb. nedenlerle meydana gelecek değişikliklerde yeni atanan kişi aynı zamanda komisyon üyeliğini de üstlenecektir. Yani yeni bir atama işlemi gerekmeyecektir. Aynı durum hem ad soyad hem makam olarak belirlendiğinden dolayı komisyon başkanı için geçerli değildir. Komisyon başkanının Adalet Bakan Yardımcılığı görevi değiştiğinde veya herhangi bir nedenle bu görevden ayrıldığında yeni atama işlemine ihtiyaç duyulacaktır.
Komisyon’un kurulması, çalışma usul ve esaslarının belirlenmesi ise düzenleyici bir işlem ve kamu tüzel kişiliğinin kurulmasıdır. Cumhurbaşkanlığı kararı ile yapılmıştır. Komisyon idari niteliktedir.
14.10.2020 tarihli komisyon başkan ve üyelerinin atanması işlemi 7248 Sayılı Kanun’da belirtilen 3 aylık süreyi başlatmamıştır. Kanuna göre : “Bu madde kapsamında zararlarının karşılanmasını isteyenler, komisyonun çalışma usul ve esaslarının Resmi Gazete’de yayımlanmasını isteyen üç ay içinde komisyona başvurarak ikinci fıkradaki zararlarının tazminini isteyebilirler.” (Geçici m.1/3)
24.02.2020 tarihinde yayımlanan “27 Mayıs 1960 Askeri Darbe Mağdurlarının Zararlarının Tazmini Amacıyla Kurulan Komisyonun Çalışma Usul ve Esasları”[7] başvuru sürecini başlatmıştır.
2-HAK SAHİPLERİ
Yüksek Soruşturma Kurulu (YSK) ve Yüksek Adalet Divanı (YAD) tarafından haklarında soruşturma ve kovuşturma yürütülenler ve mirasçıları (Geçici m. 1/3) hak sahibidir.
27 Mayıs darbesinden sonra cunta yönetimi, DP iktidarı dönemindeki sorumluları belirlemek üzere YSK oluşturmuş, bu kurulun yargılanması gerektiğine karar verdiklerini yargılamak üzere de YAD kurulmuştur (12.06.1960)[3]. Üyeler daha sonra atanmıştır[4].
7248 sayılı Kanun metnindeki “haklarında soruşturma ve kovuşturma yürütülenler” ibaresini geniş yorumlamak, 27.05.1960 tarihinden itibaren cunta yönetimi tarafından yakalanan, gözaltını alınan, ev ve işyeri arananlar, işkence ve kötü muameleye maruz kalanları da hak sahibi kabul etmek gerekir. Çünkü darbelerde fiili durum önce, hukuki düzenleme sonra gelir. 27 Mayıs- 14 Haziran 1960 dönemindeki uygulamaları, “YSK ve YAD henüz kurulmamıştı” gerekçesiyle 7248 sayılı Kanunun kapsamı dışında bırakmak kanunun amacıyla çelişir. Bu iki organın kurulmadığı söz konusu dönemde soruşturma işlemleri başlamış, pek çok insanın hakları ihlal edilmişti. Gerçekte YSK Başkan ve üyeleri 01.07.1960, YAD Başkan ve üyeleri ise 07.10.1960 tarihinde atanmışlardır.
Bu dönemde yapılan soruşturma işlemleri (arama, elkoyma, yakalama, gözaltına alma vd.) YSK ve YAD tarafından kabul edilmiş, sonraki tarihli işlemler bunların devamı olarak yürütülmüştür. Bu dönem işlemleri YSK işlemleri kapsamındadır, YDK faaliyetlerine hazırlık ve tedarik niteliğindedir. 7248 sayılı Kanunun 2. Maddesinde “Bu kanunun birinci maddesi 27.05.1960 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde …yürürlüğe girer” derken fiili darbe tarihini esas almıştır. Aslında yürürlükten kaldırılan 1 sayılı Geçici Kanun da yürürlüğünün darbe tarihinden itibaren olduğunu hükme bağlamıştı (m.26).
27 Mayıs- 14 Haziran 1960 dönemindeki hak ihlallerinin tazmini konusundaki başvuruları Komisyon’un kabul etmesi hukuka ve kanunun amacına uygun olacaktır. Red kararlarına karşı idari itiraz ve yargı yoluna gidilebilir.
Soruşturma sonucu haklarında kamu davası açılmayanlarla, kovuşturma sonucu beraat edenler ve haklarında açılan davanın düşmesine karar verilenler ve mirasçıları da hak sahibidirler.
3-HAK SAHİPLİĞİNİN KANITLANMASI
Yassıada sanıklarının tamamına yakını artık hayatta değil. Bu nedenle hak sahiplerinin çoğunu mirasçılar teşkil edecektir. Yargı bürokrasisinin alışılmış usulü, hak sahibi olduğunu iddia edenlerin bunu bir veraset ilamı (mirasçılık belgesi) ile kanıtlamalarıdır. Bu belge sulh hukuk mahkemelerinden alınabileceği gibi (TMK m. 598), noterlerden de alınabilir[5].
Ancak 7248 sayılı Kanunun hukuk ve siyaset tarihimizde bir ilk olması, yasada mağduriyetlerin giderilmesinden söz edilmesi, 60 yıldır kamuoyunda darbenin ve darbe yargılamalarının adil olmadığı konusunda fikir birliği bulunması ve Kanunun TBMM’de oybirliğiyle kabul edilmesi, hak sahipliğinin kanıtlanması konusunda daha hızlı/ kolay çözümleri akla getirmelidir.
“Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” ve kanun yayımlandığı tarihte öğrenilmiş sayılır gerekçeleriyle başvuru insiyatifini tamamen hak sahiplerine bırakmadan, hak sahiplerinin belirlenmesi ve haklarının hatırlatılmasını, 60 yıldır acılarıyla yaşayan hak sahiplerinin ihtimam ve ihtiram görmelerini, mağduriyetlerin giderilmesi kapsamında değerlendirmelidir.
Hak sahipliği konusunda başvurucu ile Komisyon arasında ihtilaf çıkarsa itiraz ve yargı yoluna gidilmelidir.
4-TAZMİNİ İSTENEBİLECEK ZARARLAR
7248 Sayılı Kanun, karşılanacak zararları şöyle belirlemektedir (Geçici m. 1/2): 1) Hak sahiplerinin soruşturma ve kovuşturmalar sebebiyle uğradıkları manevi zararlar, 2) Mal varlığı değerlerinin müsadere edilmesinden kaynaklanan maddi zararlar.
Darbe ve onun ürünü olan YSK ve YAD bu kanunla hukuki dayanaktan yoksun bulunduklarına göre, artık onların haksız olduklarını kanıtlamak gerekmemektedir. Karşılanacak zararlar, hukuka aykırılıkları konusunda şüphe bulunmayan soruşturma ve kovuşturma işlemleri sebebiyle oluşmalıdır. Hak sahipleri, tazminini talep ettikleri zararların YSK ve YAD soruşturmaları nedeniyle ortaya çıktığını kanıtlayacaklardır.
Kanun manevi zararların düzenlenmesine öncelik vermiştir. Bu yaklaşımın pratik ve haklı bir nedeni vardır. Türk hukuk sistemi ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, manevi haklar miras yoluyla intikal etmez. Kişiye bağlı nitelik taşır, TBK m. 25/4’e göre: “Manevi tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; miras bırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez”.
YSK ve YAD kararlarıyla hukuka aykırı olarak özgürlükleri kısıtlanan ve yargılananların neredeyse tamamı artık hayatta değil. Hak sahiplerini onların mirasçıları oluşturuyor. Asıl hak sahiplerinin manevi tazminat talepleri önünde hukuki engel vardı. O yüzden de böyle bir talepte bulunamamışlardı. Soruşturma ve kovuşturma döneminde hayatını kaybedenler ise bu imkanı hiç bulamamışlardı. Aradan 60 yıl geçti. 7248 sayılı Kanun, manevi zararın tazminini öncelikle ele alıp düzenlemeseydi, hukuk sistemimize göre bu haklar hiç talep edilemeyecekti. Bu nedenle manevi tazminat yönünden hak sahipleri lehine bir düzenlemeye gidilmesi yerinde olmuştur.
Hak sahiplerinin talep edecekleri manevi tazminat, murislerine ait olan manevi zarar mı, yoksa kendilerinin uğradıkları manevi zarar mıdır? 7248 sayılı Kanun murislerin uğradıkları zararları mirasçıların talep edebilmesine imkan tanımıştır. Buna ek olarak mirasçıların kendileri de manevi zarara uğramış olabilirler. Bazı mirasçılar darbe sırasında hayattaydılar, soruşturma ve kovuşturmanın yol açtığı psikolojik travmalara bizzat maruz kaldılar. Anne ve/veya babaları tutuklu ve mahkum olan mirasçılar bölünmüş aile içinde sıkıntılara katlanmak zorunda kaldılar. Yassıada’da dünyaya gelen veya babası tutuklu veya mahkumken, babasının yokluğunda dünyaya gelen çocuklar bu gün 60 yaşında. Darbenin yıldönümleri “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” adıyla 20 yıl boyunca kutlandı ve bunlar hak sahiplerine, onların hatıralarına hakaret vesilesi olarak kullanıldı. Dolayısıyla başvuranlar, asıl hak sahiplerinin, ailelerinin ve kendilerinin uğradıkları manevi zararların tümünü talep edebilmelidirler.
Fakat Komisyonun çalışma usul ve esaslarına göre “Başvuruda karşılanması istenen maddi ve manevi zararlara ilişkin bir miktar veya değer belirtilmez” (m.6/4)
Hukuka aykırı olarak özgürlüklerinin kısıtlanması ve cezaevlerinde geçirilen süre, cezaevlerindeki işkence ve kötü muamele, devletin radyo ve haber ajansından sistemli olarak yapılan kişilik haklarına tecavüz ve asılsız suç ithamları, toplumdaki damgalanma süreci, bölünmüş ailede yaşamak zorunda kalmanın yol açtığı travmalar, soruşturma ve kovuşturma döneminde veya hüküm gereği hayatlarını kaybedenlerin yaşadığı, halen yaşamakta oldukları ve gelecek nesillere intikal edecek acılar…
Maddi zararlara gelince; kanun metnindeki düzenleme bir soruya cevap vermeyi gerektirmektedir: Hak sahiplerinin malvarlığı değerlerinin müsadere edilmesi dışındaki maddi zararları karşılanmayacak mıdır? Kanunda şöyle ifade edilmektedir: “Bu kişilerin malvarlığı değerlerinin müsadere edilmesinden kaynaklanan maddi zararları da karşılanır.” (Geçici m. 1/2).
Öncelikle 7248 sayılı Kanun, malvarlığı değerlerinin müsaderesi dışındaki maddi zararların karşılanmayacağına dair bir hüküm taşımamaktadır.
Öte yandan “Bu madde kapsamında maddi zararların karşılanması talepleri …” (Geçici m. 1/7) ifadesi, karşılanacak maddi zararların sadece malvarlığı değerlerinin müsadere edilmesinden kaynaklanan maddi zararlarla sınırlı olmadığını göstermektedir.
“Bu kişilerin malvarlığı değerlerinin müsadere edilmesinden kaynaklanan maddi zararları da karşılanır” (Geçici m, 1/2) cümlesinde bağlaç olan “da” cümleye çokluk anlamı katar, öncesi veya başkası da var anlamına gelir.
Sonuç itibariyle YSK ve YAD soruşturma ve kovuşturmaları nedeniyle asıl hak sahiplerinin mal varlıklarında meydana gelen eksilme, gelir kaybı vb her türlü parayla ölçülebilir zararın, maddi tazminat kapsamında karşılanması talep edilebilir. Fakat komisyon Çalışma Usul ve Esaslarında maddi tazminat talebini yalnızca malvarlığı değerlerine el konulması müsaderesinden doğan zarar ile sınırlı tutmuştur. (m.3/1-ç)
Ödenmeyen maaşlar, işletilemeyen işletmeler, ekilip biçilemeyen araziler, yokluk nedeniyle elden çıkarılmak zorunda kalınan mal varlığı değerleri; Yassıada, Balmumcu, Kayseri ve Adana cezaevlerine gidiş- geliş, konaklama masrafları, cezaevi masrafları, vekalet ücretleri, cezaevinde kalınan sürede doğan zarar vb. bu kapsamda değerlendirilmesinin gerektiği kanaatindeyiz. Soruşturma ve kovuşturma döneminde veya hüküm gereği hayatlarını kaybedenlerin mirasçıları için destekten yoksun kalma tazminatı maddi tazminat kapsamında talep edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Komisyon Çalışma Usul ve Esaslarına göre kuvvetle muhtemel bu zarar kalemleri kabul edilmeyecektir. Bu husus takip eden süreçte yargılama konusu yapılabilir.
5-ZARARLARIN İSPATI ve MİKTARI
Kural olarak ispat yükü davacıdadır. Hak sahibi uğradığı zararları, bunların YSK ve YAD eylem ve kararları nedeniyle meydana geldiğini ispatlayacaktır. 7248 sayılı Kanunda dönemin özellikleri ve aradan 60 yıl geçmesi nedeniyle bazı özel düzenlemelere de gidilmiştir. Çünkü asıl hak sahiplerinin çoğu hayatta değil. Cunta yönetiminin haksız eylem ve işlemlerine dair belgeler devlet arşivlerinde yok. Örneğin asıl hak sahiplerinin gözaltında ve tutuklu iken maruz kaldıkları işkence ve kötü muamele sonucu, yetersiz bile olsa tabi tutuldukları tıbbi müdahale kayıtları görülemiyor. Davacıya düşen ispat yükü bakımından ciddi engeller, hatta imkansızlıklar var.
Bu engelleri aşabilmek için 7248 sayılı Kanunda iki düzenleme yer almaktadır: İlk düzenlemeye göre “Komisyon tarafından başvurular değerlendirilirken ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeler gerçek ve tüzel kişilerden istenebilir. Kamu kurum ve kuruluşları bu husustaki talepleri belirlenen süre içinde yerine getirmek zorundadır” (Geçici m. 1/6). İdari nitelikteki komisyon, başvurularda yer alan olguları kanıtlamak için resen bir takım araştırmalar yapma yetkisiyle donatılmıştır. Komisyon’un çalışma usul ve esaslarında bu yetkinin kapsamı konusunda açılıma ihtiyaç vardır.
İkinci düzenlemeye göre ise: “Bu madde kapsamında maddi zararların karşılanması talepleri karara bağlanırken, uğranıldığı kesin olan ancak aradan geçen zaman sebebiyle tutar yönünden tesbiti teknik olarak mümkün olmayan zararlar açısından hakkaniyete uygun bir miktarın ödenmesine karar verilir” (Geçici m, 1/7). İlk düzenlemeden farklı olarak ikinci düzenleme sadece Komisyon’un değil mahkemelerin de karar verirken göz önünde bulunduracakları bir hükümdür.
Komisyonun Çalışma Usul ve Esaslarına göre zarar miktarının ne olduğunu hak sahipleri belirtemeyeceğinden; Hak sahipleri maddi ve manevi zararlarını farklı kategorilerde sunmalı, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak, 60 yıl önceki zararlarının talep tarihi itibariyle güncellenerek ödenmesini talep etmelidir. Çıkacak ihtilafların bu konuda yoğunlaşacağı öngörülmektedir.
Komisyonda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürü ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürleri, Hazine ve Maliye Bakanlığı Muhakemat Genel Müdürü ve Başhukuk Müşavirinin yer alması, zararların kanıtlanması ve değer tespiti konusunda faydalı olabilecektir.
Ancak Komisyon’un Çalışma Usul ve Esasları’na göre maddi zarar, sadece malvarlığı değerlerinin müsadere edilmesinden kaynaklanan maddi zararları kapsamaktadır (m.3/1-ç). Bunlar dışındaki maddi zarar taleplerinin reddedileceği anlaşılmaktadır. Reddedilen maddi zarar taleplerine karşı itiraz ve dava yolu açıktır.
Komisyonun Çalışma Usul ve Esaslarında başvuru formlarının ekleri arasında karşılanması istenilen maddi ve / veya manevi zararlara yönelik bilgilere ilişkin beyan, varsa belgelerin aslı veya suretini saymaktadır. (m.6/2-c)
6-KOMİSYON’A BAŞVURU
Hak sahipleri, Komisyon’un çalışma usul ve esaslarının resmi gazetede yayımlanmasını (24.02.2021’i) izleyen üç ay içinde Komisyon’a başvurarak zararlarının tazminini isteyebilirler (Geçici m. 1/3).
Hak sahipleri bakımından süreç 24.02.2021 tarihinde resmi gazetede yapılan yayım ile başlamıştır. 25.05.2021 Salı günü mesai saati bitiminde başvuru süresi sona erecektir. Üç aylık süre, hak düşürücü süredir. 25.05.2021’den sonraki başvurular geçersiz sayılacaktır. Bu durumdaki hak sahipleri idari yargıda dava açarlarsa red cevabı almaları kuvvetli ihtimaldir.
Komisyon’un yapılan başvuruları ne kadar sürede sonuçlandıracağı belirlenmemiştir.
“Komisyona yapılacak başvurular için herhangi bir ad altında ücret talep edilemez.” Geçici m. 1/5).
Komisyon, hak sahiplerinin taleplerini kabul ederse, süreç bu noktada sona erecektir. Hak sahiplerinin de böyle olmasını istedikleri tahmin edilebilir. Sürecin bundan sonraki aşamaları üzücü tartışmalara ve örseleyici sonuçlara ulaşabilir.
Komisyonun Çalışma Usul ve Esaslarına göre hak sahipleri ve mirasçıları için ayrı Başvuru Formları doldurulacaktır. (m.6/2)
Varsa tazminat taleplerine ilişkin beyan ve belgeler formun ekine konulacaktır.
Başvurular doğrudan komisyona yapılabileceği gibi Valiliklerin İl Yazı İşleri Müdürlüklerine de yapılabilir. (m.6/5-a,b) Başvuru üzerine bir alındı belgesi düzenlenip, başvurucuya verilecektir. (m.6/6)
7-EKSİKLERİN TAMAMLANMASI
“Mirasçılardan birinin süresi içinde başvuruda bulunmuş olması, diğer mirasçılara başvuru süresi geçtikten sonra başvuru hakkı vermez”(m.6/9)
Başvuru formu veya eklerinde “eksiklik varsa Komisyon Başkanı, eksikliğin giderilmesi için başvurucuya 15 gün süre verir. Başvuran eksiklikleri tamamlayarak ilgili evrakı komisyona iletir. Öngörülen süre içinde mazeretsiz eksikliklerin tamamlanmaması halinde mevcut dosya kapsamına göre karar verilir” (m.8)
8-KOMİSYON KARARINA İTİRAZ
Hak sahipleri, Komisyon’un vereceği, kararlara karşı, kararın tebliğini izleyen 15 gün içinde, yine Komisyon’a itiraz etmelidir. İtiraz sadece bir defaya mahsustur (Geçici m,1/4). İtiraz üzerine verilen kararla idari süreç tamamlanmaktadır.
İtiraz; hak sahipliğine, maddi veya manevi zararı oluşturan vakıalara veya takdir edilen zarar miktarına olabilir.
Komisyon’un itirazı ne kadar sürede sonuçlandıracağı da belirlenmemiştir. İlk itirazdan sonra ikinci bir itiraz yapılmamalıdır. Hukuken geçerliği yoktur. Ayrıca ikinci itirazda geçen süre, idari yargıda dava açma süresinin kaçırılmasına yol açabilir. Bu da hakkın yargı mercileri önünde talep edilememesi sonucunu doğurur.
9-İDARİ YARGIDA DAVA AÇMA VE TEMYİZ
Talepleri kısmen dahi olsa Komisyon tarafından kabul edilmeyen hak sahipleri, yine Komisyon’a 15 gün içinde itiraz etmelidirler. İdari itiraz yoluna gidilmeden idari yargıda dava açılamaz.
Dava idari itiraz süresi (15 gün) içinde açılmışsa, mahkeme dilekçeyi itiraz olarak Komisyon’a iletir. Ancak dava itiraz süresi geçtikten sonra açılmışsa dava hakkı kaybedilir.
İtiraz üzerine de hak sahibinin talepleri kısmen dahi olsa Komisyon tarafından kabul edilmemişse, yani komisyonun takdir ettiği miktar hak sahibi yönünden tatminkar-ılımlı bir miktar değil ise yetkili ve görevli mahkemede dava açacaktır.
“Komisyonun itiraz üzerine verdiği kararlara karşı Danıştay’da açılacak davalarda karar ve ilam harcı maktu alınır ve dava sonunda maktu vekalet ücretine hükmedilir” (Geçici m. 1/5). 2021 yılı itibariyle maktu başvuru harcı 123.60TL, karar ve ilam harcı 123.60TL, maktu vekalet ücreti 3600TL’dir.
Görevli ve yetkili mahkeme Danıştay’dır. İtiraz üzerine Komisyon’un red kararına karşı ne kadar sürede dava açılacağı 7248 sayılı Kanunda belirtilmemiştir. Ancak bu davaların acele işlerden olacağına yer verilmiştir (Geçici m. 1/4). 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na göre ivedi yargılama usulünde dava açma süresi, itirazın reddine ilişkin tebligattan sonra 30 gündür (m. 20/A-2/b).
7248 sayılı Kanunun uygulanmasından kaynaklanan ihtilaflarda, ilk derece mahkemesi olarak görevli Danıştay dairesi henüz belirlenmemiştir.
Görevlendirilecek Danıştay Dairesinin ilk derece mahkemesi olarak vereceği kararın hak sahibine tebliğinden sonra 15 gün içinde temyize gidebilir (İYUK m. 46/b). Yetkili temyiz mercii Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’dur.
10-İSTİSNAİ KANUN YOLLARI
Temyiz aşamasında da bazı haklarını elde edemediğini düşünen hak sahipleri Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunabilirler. Bu başvuruda yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı, kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkı, mahkemeye başvuru hakkı, kanunla kurulmuş tarafsız ve bağımsız mahkemede yargılanma hakkı, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı, masumiyet karinesi, suç isnat edilen kişinin asgari hakları, suçta ve cezada kanunilik hakkı, etkili başvuru hakkı, serbest seçim hakkı, cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı, ölüm cezası yasağı gibi haklarından durumlarına uygun olanların ihlal edildiğini ileri süreceklerdir.
Anayasa Mahkemesine temyiz kararının tebliğinden (tebliğden önce öğrenilmiş ise öğrenilmesinden) sonra 30 gün içinde başvurulabilir.
İç hukuk yolları tüketildikten sonra altı ay içinde AİHM’e başvurulabilir.
11-TAZMİNATIN ÖDENMESİ
Komisyonun Çalışma Usul ve Esaslarına göre “Komisyon kararında belirlenen maddi ve manevi tazminat talepleri kararın kesinleşmesini müteakip talep üzerine, 4 ay içinde, kararda gösterilen kişiye/kişilere Hazine tarafından ödenir” (m.13)
Hukukumuzdaki genel uygulamaya göre hak sahipleri dava açmış olsalar bile komisyonun belirlediği tazminatı alabilirler. Ödeme taleplerinde fazlaya ilişkin hakları saklı tutmaları menfaatlerinedir.
BALANTEKİN HUKUK BÜROSU
24.02.2021
[1]01.07.2020 tarih ve 31172 sayılı RG’de yayımlanmıştır.
[2]04.07.2006 tarih ve 5525 sayılı Memurlar ile Diğer Kamu görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun (01.07.2006 tarih ve 26218 sayılı RG). 23.04.1999- 14.02.2005 (28 Şubat) döneminde memurlara verilen bazı disiplin cezalarını af etmişti.
04.07.2012 tarih ve 6353 sayılı Kanun ile de af kapsamındaki memurlarını SGK prim borçları kurumları tarafından ödenmiştir. Bu ödemeyi sınırlı da olsa mağduriyet giderme sayabiliriz.
[3]1 sayılı, 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilatı Esasiyi Kanununun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanun m.6 (14.06.1960 tarih ve 16525 sayılı RG).
[4]YSK Başkan ve 30 üyesinin atanması 30.06.1960 tarih ve 1 nolu MBK kararıyla (01.07.1960 tarih ve 19540 sayılı RG), YSK’ya 12 üye daha atanması ise MBK’nın 19.09.1960 tarih ve 10 nolu kararıyla (22.08.1960 tarih ve 10584 sayılı RG); YAD Başkan, Üye, Yedek Üye ve Başsavcı ile Başsavcı Yardımcılarının Seçimi Hakkında 30.06.1960 tarih ve 16 nolu MBK Kararı ((01.07.1960 tarih ve 10540 sayılı RG) ile gerçekleşmiştir.
[5]1512 sayılı Noterlik Kanununun 71/A maddesinde 31.03.2011 tarih ve 6217 sayılı Kanunun 14. Maddesi ile yapılan değişiklikle noterlere mirasçılık belgesi verme yetkisi tanınmıştır.
[6]Komisyonun Başkan ve üyeleri Cumhurbaşkanlığı’nın 13.10.2020 tarih ve 2020 / 439 sayılı atama kararıyla belirlenmiş, bu karar 14.10.2020 tarih ve 31274 Sayılı R.G’de yayımlanmıştır.
[7]24.02.2021 tarih ve 31405 Sayılı R.G.’de yayımlanmıştır.
- Etiketler:
- 27 Mayıs
- 27 Mayıs 1960
- 27 Mayıs 1960 Askeri Darbe Mağdurlarının Zararlarının Tazmini Amacıyla Kurulan Komisyonun Çalışma Usul ve Esasları
- 7248 Sayılı Kanun
- Adnan Menderes
- Cunta
- Tazminat
- Yassıada
- Yassıada Komisyonu
- Yassıada Mağdurlarının Mirasçıları
- Yassıada Mahkumları
- Yassıada Yargılamaları
- Yüksek Adalet Divanı
- Yüksek Soruşturma Kurulu